Petrol, enerji üretiminden, endüstride hammadde olarak kullanılmasına, araçlarımızın deposunu dolduran yakıttan, üzerimize giydiğimiz giysilerin üretimine kadar günlük hayatımızın her alanında zorunlu ihtiyaçlarımızın karşılanmasında ikamesi neredeyse mevcut olmayan bir emtia.
Talebin fiyat esnekliğinin düşük olması, fiyatı ister çıksın ister düşsün, petrole yönelik talebin miktarında ciddi bir değişikliğe yol açmıyor.
Gündelik yaşamımızdaki önemi nedeniyle petrol fiyatlarında yaşanan her değişim kamuoyu tarafından da yakından takip ediliyor.
2014 yılının Temmuz ayından itibaren ham petrol fiyatlarında yaşanan büyük düşüşün ardından, son birkaç yıldır ham petrol fiyatının ortalaması çoğunlukla 60-70 dolar bandında hareket ediyordu.
Bu yılın başında Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle birlikte ham petrol fiyatları 70 doların üzerine tırmansa da, İran ve ABD tarafından gelen açıklamalarla birlikte BRENT tipi ham petrolün fiyatı hızlı bir şekilde 60 doların altına çekilmişti.
Daha sonra, ilk olarak Çin’de ortaya çıkan Koronavirüs’ün dünyanın en büyük ham petrol ithalatçısı olan Çin’in talebini düşürmesine bağlı olarak fiyatlar gerilemesini sürdürürken hastalığın bütün dünyaya yayılmasıyla bu düşüş trendi daha da hızlandı.
İlk çeyrek itibariyle Koronavirüs’e bağlı olarak küresel piyasalardaki petrol talebi yüzde 20 daraldı. Yakın geçmişte böyle büyük bir talep düşüşünü piyasalar test etmemişti.
Hikaye bununla da kalmadı, Mart ayında gerçekleştirilen OPEC toplantısında üretim kısıntısına yönelik bir anlaşma çıkmaması ve Suudi Arabistan ile Rusya’nın üretimlerini arttıracaklarını açıklamaları talep tarafındaki sıkıntılar yetmezmiş gibi arz tarafında da güçlü artış sinyalini piyasalara gönderdi.
Hal böyle olunca petrol fiyatları için kusursuz fırtına diyebileceğimiz bir durumla karşı karşıya kaldık ve fiziki piyasalarda BRENT’e endeksli ham petrol satışları 20 doların altını test etti.
Tabi, Rusya ve Suudi Arabistan piyasa payı için birbirileriyle mi rekabet ediyorlar, yoksa ABD menşeili kaya gazı ve petrolü üreticilerini mi sıkıştırmayı hedefliyorlar (yoksa her ikisi birden mi) bilinmez ama neden ne olursa olsun ABD – Rusya ve Suudi Arabistan, üç ülke de bu işten zarar görüyor.
ABD’de üreticiler köşeye sıkışırken, Rusya ve Suudi Arabistan gibi, hem bütçelerini dengelemek hem de jeopolitik çıkarlarını sert güç kullanarak sürdürmek isteyen iki ülke ciddi gelir kaybına uğruyorlar.
Gerçi ABD’nin ekonomik yaklaşımı çerçevesinde küçük şirketlerin iflas ederek büyükler tarafından yutulmaları belki de orta ve uzun vade için sorun olarak görülmeyebilir…
***
Tarihsel olarak petrol fiyatlarındaki dalgalanmaların sebeplerini incelediğimizde, fiyat değişimlerine sebep olan dinamikleri 3 ana başlık altında toplamanın mümkün olduğunu görüyoruz.
Bunlar sırasıyla;
- Önemli sonuçlar doğurması
beklenen jeopolitik değişimler, - Global ekonomik ve finansal dengelerde meydana gelen değişiklikler ve bu değişikliklerin sebep olduğu uzun vadeli beklentiler,
- Arz ve talep dengesini etkilemesi muhtemel yeni teknolojik gelişmeler,
Tarihsel süreçte yukarıdaki başlıklar çerçevesinde gruplandırdığımız etkenlerden biri etkili oluyorken mevcut fotoğrafta üç başlığın da etkili olduğunu görüyoruz.
Traderların tabiriyle Combo effect!
İşte, Trump’ın bugün akşam saatlerinde Rusya ve Suudi Arabistan’ın 10 milyon varil/gün üretim kısmalarını beklediğine yönelik attığı tweet piyasalarda ilk etapta %40’lık bir artışa neden oldu.
Tabi, toplamda 22-23 milyon varil/gün üretim yapan iki ülkenin 10 milyon varil üretim azaltmasını beklemek ne kadar gerçekçi olur? Diğer OPEC ülkeleri buna nasıl karşılık verecek?
Ya da, uzun zamandır uluslararası basında tartışıldığı üzere “ömrünü tamamlayan OPEC”in yerini Rusya-ABD-Suudi Arabistan üçlüsü mü alacak? Ya da Rusya’nın da içinde olduğu grubu tanımlamak için için kullanılan OPEC+’ın yerini ABD’nin katılımıyla OPEC++ mı alacak?
İlginç zamanlar vesselam…